28 Mayıs 2008 Çarşamba
BİRİNCİ YAŞ PASTASI
Aylin ile minik Ece'nin pastasını çok severek yaptık. Yaparken çok eğlendik :) Zaman zaman stres de olduk ama renkleri ve üzerindeki yıldızlarla cıvıl cıvıl bir duruşu oldu...
Nice mutlu, sağlıklı yıllara küçük Ece !!
Afiyetle,
26 Mayıs 2008 Pazartesi
DAVET SOFRALARINDAN ÇEŞİTLEMELER
Adaş şekerim ile ne zamandır gerçekleştirmek istediğimiz bir organizasyonu geçen hafta en sonunda yapabildik. Sevgili Müge ve eşi Sinan bizi özenle hazırlanmış sofraları ve muhteşem bir manzara ile evlerinde ağırladılar. Eminim bu misafircilik oyunumuzdan kendisi bahsettiğinde büyük bir mütevazilik gösterip, konuyu "ne yaptım ki... fazla bir şey yapmadım...her zaman yediğimiz şeyler" ifadeleri ile anlatacak.Ama siz siz olun ona aldırmayın... Çünkü özendiğini kendisi ayrıntılarda belli etti..Nasıl mı ? Anlatayım..
Bir kere benim dünya yemek seçme şampiyonu canım kocamın en çok sevdiği şeyi Yemekbahane'den takip edip bildiği için Engin'i canevinden vurmayı başardı..
Sonraaaa ne zaman bir davet menüsünde sofraya kondursa "ben de istiyorum!" diye yorum yazdığım patlıcan salatasını yaptı...Bu kadar nokta vuruşu yapıp Sinan'ı da düşünmeden olur mu ... Olmaz tabii..Ona da patates kızarttı..Yani bizim hünerli bayan o gece bir melek edası ile herkesin midesini mutlu etti...
Menüde :
Tekrar ellerine sağlık adaş şekerim ....
ESKİ DOSTLAR YİNE BULUŞTU
Artık bir rutin durumunda buluşmalarımız. Ve bu gerçekten beni çok sevindiriyor. O kadar çok konuşacak konumuz oluyor ve o kadar çok gülüyoruz ki anlatamam.. Aramızda konuşurken hep söylediğim bir şey var.. Bir sosyal antropoloji tezi yazsaydım bu kızlardan birini seçerdim mutlaka..Sanırım kuvvetle muhtemel de Ayşen'i :)
Cumartesi sabahı Esen'in evinde aldık soluğu... Soluk aldık ve bu muhteşem sofranın karşısında aldığımız soluktan da olduk... Eğer ben bu işten biraz anlıyorsam (bana bak sennn!!!) Esen konuyu bitirmiş... Üzerinde detaylarla oynuyor ... Yani aşmış efendim aşmış :)
Neye bakacağımı şaşırdım...Neyin fotoğrafını çekeceğimi bilemedim bile.. Herşey o kadar muntazam , o kadar özenliydi ki... Domatesin bile fotoğrafını çekmişim :) Ama o fotoğrafı çok beğeneceğinizi düşünüyorum ...
Az laf çok foto esasına dayanarak buyrun dilbilimcilerin en güzel güleni Esen hanımın davet menüsüne geçelim..
Çünkü herşey bittikten sonra bir assolist edası ile çıkıverdi saklandığı buzdolabından ...Esen'in annesinin spesiyalini mutlaka öğreneceğim :)
Çatlayana kadar yiyip enteresan aktivitelerde bulunduk.. Mesela ... ben bir fotoğraf sergisi açtım adı ... "Kadın ve Dudaklar" sonra "Emre'cimTünaydın " adlı sanat çalışmamız oldu :)
Amerikan filmlerindeki çember içinde psikolojik rahatlama seansı.. Konuk konuşmacılardan seminer programları ... Tüm bu geyik mevzuulara patlayana kadar güldük...
Yani anlayacağınız çatlayana kadar yiyip patlayana kadar güldüğümüz bir cumartesi geçirdik :)
BİR KAHVALTI DAVETİ DAHA
Kahvaltı sofrası hazırlamayı çok sevdiğimi artık biliyorsunuz. Bu pazar da gelen konuklarımı yine bir kahvaltı sofrasıyla karşılamayı tercih ettim.
Daha önceki kahvaltılardan örnekler:
Kahvaltı hazırlarken en çok hoşuma giden şey peynir, zeytin bile koyuyor olsam da onları süslemek, tabaklarını farklı farklı kullanmak..
- Kahvaltılık çeşitleri
- Sahanda Sucuk
- Haşlanmış Yumurta
- Patates Kızartması
- Karnıyarık Böreği (Tarifini vereceğim)
- Sütlü Beyaz Ekmek(Tarifini vereceğim)
Yazısı uzun , fotoğrafı bol bu postu okumaktan umarım sıkılmazsınız :)
Afiyetle kalın,
22 Mayıs 2008 Perşembe
ZEYTİNYAĞLI ENGİNAR DOLMASI
- 3 adet yapraklı enginar
- 3 adet orta boy kuru soğan
- 2 su bardağı pirinç
- ince kıyılmış bolca dereotu
- tuz, karabiber, dolma baharı (1,5 çay kaşığı), kırmızı pul biber (çok fazla değil, kaşığın ucu ile), 2 tatlı kaşığı kuru nane
- 2,5 çay bardağı zeytinyağ
- 5-6 adet kesme şeker
- 2 su bardağı su (iç harcı pişirmek için)
- pişirmek için ayrıca su konacak
Kuru soğanları ufak ufak yemeklik doğrayıp zeytinyağı ile kısık ateşte iyice kavuruyoruz. Soğanlar pişince pirincimizi ekliyoruz. Bir müddet kavurduktan sonra tüm baharatları ve şekeri ekliyoruz. Dereotunu ve suyu da ilave edip kısık ateşte pirinç suyunu çekene kadar pişiriyoruz.
İç harcımız hazır olunca enginarların ağırlıklı olarak ortasına ve yapraklarının arasına olmak üzere doldurup bir tencereye oturtuyoruz. (Ben her bir enginarı ayrı bir tencerede pişiriyorum, böylece yaprakları daha güzel açılıyor)
Enginarların 1-2 parmak beline kadar su koyup tencerenin kapağını kapatıp orta kuvvette ateşte yaklaşık 1 saat kadar pişiriyoruz.
Soğuyunca servis ediyoruz.
Unutmayın ! Yapraklarını doya doya sıyıracaksınız ... Özellikle yapraklarının diplerini :)
Videolu tarifi izleyebilirsiniz...
Alaçatı pazarı gururla sunmaya devam edecek... Sırada Deniz Börülcesi var :)
Afiyetle kalın,
20 Mayıs 2008 Salı
150 KİŞİLİK DÜĞÜN PASTASI VE MAKETİ
"Artık pasta yapmıyor musun ?" diye soranlar oluyor .. Tabii ki yapıyorum.. Sadece artık yalnız değilim... On seneyi aşkın zamandır arkadaşım olan Aylin ile biraraya gelip konuyu uzun uzun konuştuktan sonra beraber yürütmeye karar verdik. Yaklaşık 2 aydır ortak olarak yapıyoruz artık pastalarımızı..Bu konudaki gelişmelerden sizleri haberdar edeceğim en kısa zamanda :)
Geçen sene temmuz ayında da düğün pastası yapmıştım hatırlarsanız. Düğün pastası yapmak gerçekten farklı bir keyif. Model beğenme, renkleri seçme, malzemeleri organize etme...Her safhası ayrı bir heyecan. Aylin ile son yaptığımız maket pastanın sonrasında aklımızda yapmak istediğimiz düğün pastası az çok belirmişti.
Gelin hanım ile model beğenmek üzere buluştuğumuzda ne yalan söyleyeyim kendi beğendiğimiz bu modelin üzerinde çok durduk... :) Renkleri ve duruşu ile romantik ve sevimli bir görüntüsü olduğu için gelinimiz de beğenince çok mutlu olduk gerçekten de..
Pastası fıstıklı ve parça çikolatalı olarak yapıldı. Maketine uyumlu renklerde 5 adet 30 kişilik pasta olarak hazırlandı.
Cumatesi gecesi yapılan düğünde boy gösterdi pastamız. Umarız hep mutlu olurlar ve hayatları hep tatlı geçer!!!
Afiyetle,
12 Mayıs 2008 Pazartesi
ELLERİMDE İĞDE KOKUSU İLE DÖNDÜM ...
Çeşme ve Alaçatı'ya daha önce günübirlik gitmiştik ama bu geçirdiğimiz dört gün oralara aşık etmeye yetti de arttı diyebilirim...Ege'nin kızı olarak ben zaten aşıkken , "aşkım depreşti" sanırım daha doğru bir ifade olabilir...
Dört gün boyunca bir çok şey yaptık, bir çok yer gördük.. Hatta gezmeye oraya varır varmaz başladık..
Saat 08:00'de Alaçatı'ya vardığımızda hemen kahvaltı edecek bir yer araştırdık..
İşte bizim yol öykümüz :
08.05.2008 - Perşembe 08:40
Yer : HANEDAN Kahvaltı & Restaurant -Uzunkuyu Mevkii (Urla, 0232 762 60 68)
İzmir tulumu-kaymak-bal-köy tereyağı-bahçeden çıtır çıtır biberler-domates-mis gibi kokan halis zeytinyağı-Ege'nin zeytinleri, fırından yeni çıkan sıcacık lavaş ekmeği ve bence sofranın kraliçesi ...
Taze lor ve karadut reçeli ....
Eğer yolunuz oralara düşerse Hanedan'a uğramanızı tavsiye ediyorum..
Kahvaltı safhasından sonra buraya kadar gelmişken Urla'yı da görelim dedik.. Urla'da sahilde hayatımda gördüğüm en güzel evleri gördüm sanırım..
Burnumda hala Urla'da sahilde oturduğumuz küçük çay bahçesinin tam ortasında tüm ihtişamı ile duran, dallarını denizden esen rüzgarla salladıkça her yere o muhteşem kokusunu yayan iğde ağacının kokusu duruyor bunları yazarken... Bir dalını kopartıp çantamda duran defterimin arasına koydum ki benimle beraber İstanbul'a gelsin ... Şimdi defterim de çantam da kokuyor misler gibi ...
Urla'dan dönüşte Alaçatı'ya girerken rüzgarın yönüne doğru yönünü değiştiren yılda 50 megawatt enerji üreten rüzgar gülleri karşıladı bizi ..
Alaçatı, sözün bittiği bir yer. Ruhu ile tarzı ile bir bambaşka gerçekten de. Hiçbir yere benzemiyor...Mimarisi, yalınlığının içerisinde sakladığı şıklığı ve nezihliği, bir tepenin ardından gizlice çıkan o büyüleyici denizi, her yerde rengarenk sardunyaları, kendine has rüzgarı ile farkını ortaya koymuş.
Alaçatı'ya yolunuz düşerse muhakkak :
Sakızlı türk kahvesi içmelisiniz.. Heryerde bulabileceğiniz kahveyi biz tavsiyeler üzerine Köşe Kahve'de içtik...
Alaçatı'nın ara sokaklarında dolaşıp bol bol fotoğraf çekmelisiniz ...
Her dükkan , her otel, her kafe ayrı bir fotoğraf karesi gerçekten... Herkes farklı olmak için uğraşmış ve bunu başarmış...
Yandaki fotoğraf o bölgeye has kumaşlardan yapılmış elbiselerin ve hediyelik eşyaların satıldığı bir mağazaya ait..
Görüntünün dışında mekanlara isim koyma yönünde de farklı olmak için çok düşünüldüğü kesin...
Aşağıdaki tabelaya bayıldım.. Oyuncak-kukla tarzı şeyler satan "ÇOK KOMİK" ismi ile beni çok güldürdü gerçekten !
Alaçatı herkesin bildiği üzere bir sörf cenneti..
Sahile indiğinizde bir sürü sörf okulu var. Yapmamış olsak da onları seyretmekten çok keyif aldık..
Ben , Alaçatı'ya gitmeden orası hakkında bol bol okudum, tavsiyeleri değerlendirdim. Tavsiyeler arasında bir şey vardı ki.."İşte tam bana göre" demiştim zaten...
Cumartesi günü Alaçatı'nın pazarı ve eğer yolunuz düşerse sakın bu aktiviteyi atlamayın.. Gerçekten çok şey kaybedersiniz. Pazar esnasında fotoğraf çekmemiş olmam benim için büyük bir kayıp olsa da yeşilin içinde kendimi kaybettiğimi belirmem gerek.
Hele o enginarlar... İstanbul'da altın değerinde olan enginarlar.. Taptaze körpecik enginarların 10 tanesinin 5 ytl olmasına ağzım açık kaldı diyebilirim..
Tabii ki araba ile gelmiş olmanın avantajını kullanıp hemen ben de alıverdim.
Alaçatı'da sakız sardunyalarına doya doya bakın.. Pembe ve kırmızının her tonunu bulursunuz... Bakabilecekseniz bir teneke sardunya alıp evinize de götürebilirsiniz ...
Alaçatı, farklılığını halen sürmekte olan bir proje ile de kanıtlıyor... Denizlerin doldurulup kara yapıldığı şu dönemde toprak oyulup deniz içeriye doğru sokuluyor Alaçatı'da..
Projenin adı "Port Alaçatı" ... Henüz sadece birinci etabı tamamlanmış ama görüntü o kadar güzel ki bitmiş halini düşünemiyorum bile...
Eeee... buralara kadar gelip ne yemezsek olmaz ?
Tabii ki Kumru ... Kumru'yu Ilıca'da yemeye gittik.. yerinde...
Dalyan'da da balık yenir dediler , onları da dinledik..
Kazım'ın Yeri'nde güzel bir balık sofrası kurduk kendimize .. Ben tabii ki kalamarın tadını bol bol çıkarttım.
Bu dört gün boyunca sürekli yedik ve içtik galiba..Arada detayını vermediğim , Manisa'da Manisa Kebabı var mesela... Manisa kebabı için sizlere Örenay'ı önerebilirim...Burası Türkiye'nin en iyi ikinci yol restaurantı seçilmiş ve bu namı gerçekten de hak etmiş... Orhan Veli'nin çeşitli şiirlerinin yazdığı amerikan servisleri ile Örenay, İzmir Manisa yolu üzerinde bulunuyor...
Anlat anlat bitmez .. Yani benim için şu anda öyle.. sizleri sıkmadan özetlemek istedim.
Bir şeyi sona bıraktım..
Tabii ki güler yüzlü sahipleri , Belkıs Hanım'ın harika kahvaltıları , Hakan Bey'in misafirperverliği ile bu dört günün bizim için daha da güzel geçmesini sağlayan Lale Lodge kaldı anlatmadığım..
Eğer Alaçatı'yı bir Alaçatılı gibi yaşamak istiyorsanız kesinlikle taş evlerden oluşan butik otellerde kalmalısınız.. Yaz - kış açık olan Lale Lodge'da 9 oda var ve hiç biri birbirine benzemiyor...
Alt kattaki salon tüm misafirlerin ortak kullanım alanı ve doğal olarak bir sohbet ortamı oluşuyor kendiliğinden...
Çayınız elinizde salonda otururken kendinizi evinizde hissediyorsunuz..
Kendinize ait anahtarınızla gece geç döndüğünüzde kapınızı kendiniz açıyorsunuz ... Herşey ev gibi... Ama gerçek dünyaya dönmek için arkanızda bıraktığınız bir ev..
Hakan Bey bizi uğurlarken tekrar görüşmek üzere dediğinde "geleceğiz merak etmeyin" dedik ...
Her şey bitiyor.. Mühim olan unutmamak .. Benim aklımda bu dört gün tüm doluluğu ile kalacak..
Afiyetle,
6 Mayıs 2008 Salı
FRANBUVAZLI FINDIKLI MUFFIN
İlk seneden beri evlilik yıldönümümüzü daha da özel kılmak adına bir karar verdik ve çiçek, hediye, yemek faslının yerine yeni bir yer görmek, sanki balayına çıkar gibi bir yerlere gitmek fikrini sabitledik ve bunu başarı ile 4 senedir uyguluyoruz.
Yaz tatiline pek vakit ayırmayı tercih etmeyen (??!?) canım eşim sağolsun böylelikle bana en değerli hediyeyi veriyor , vaktini :)
Birinci yıldönümümüzde Selanik'e gitmiştik...Mana'nın yanına.. İkinci senemizde Sapanca'ya , geçen sene de Abant'a.. gittik.
Bu sene Adaş şekerim'den tavsiye ile Alaçatı'ya gidiyoruz... Çok heyecanlıyım çok!! Gelince bol resimli, uzun bir yazı yazacağım sanırım.
İşte bu nedenle daha fazla tepsi böreğine bakmanızı istemedim :) ve geçenlerde Women's Weekly dergisi Muffins serisinden denediğim bir tarifi yazacağım... Haftaya pazartesiye kadar bu sayfa ile başbaşa kalacaksınız ama kusura bakmayın lütfen !!
Malzemeler: (10 adet muffin için)
- 2 cup (320 gr) kekun
- 1/2 cup (75 gr) normal un
- 1/2 çay kaşığı karbonat
- 3/4 cup (165 gr) toz şeker
- 2 yumurta (oda ısısında)
- 1 cup (250 ml) süt
- 1/4 cup (60 ml) sıvı yağ
- 1 kase franbuvaz (120 gr kadar)
- 20-25 gr file fındık
Öncelikle fırınımızı 180 derecede ısıtıyoruz.
Muffin kalıbına muffin kağıtlarını yerleştirip hazırlıyoruz.
Ben dergide yazdığından biraz farklı yaptım...(orjinal yapılışı sayfa 13)
Şeker ve yumurtayı iyice çırptım. Buna süt ve yağı ekledim. Un çeşitlerini ve karbonatı derin bir kaba eledim ve diğer sıvı malzemelerle bir kaşık yardımı ile karıştırdım.Hazırladığım karışımı muffin kalıbına bölüştürdüm. Franbuvazları bir tatlı kaşığı un ile hafifçe karıştırdım (bu çökmelerini engelledi) ve muffinlerin üzerine paylaştırdım.Son olarak file fındık ile süsledim ve fırına verdim. Yaklaşık 25 dk sonra pişip pişmediklerini kontrol ettim ve fırından aldım.
Tabii bu haftayı özel kılan başka bir unsur daha var ki onu da dile getirmezsek olmaz ...
Tüm annelerin ve anne olan tüm okuyucularımın ANNELER GÜNÜNÜ kutluyorum ! Tabii benim meleğimin de ... Yanaklarından kocaman öpüyorum ! Hepsine kucak dolusu çiçekler gönderiyorum !
Herkese güzel bir hafta diliyorum !
Umarım benim haftam çok güzel geçer :)
Bu bir blogsekreter mesajıdır :
Yemekbahane eşrafı tatildedir ... Bu sayfada kaldığınız için teşekkür ediyoruz :)
Afiyetle,