29 Ağustos 2007 Çarşamba

KÖZLENMİŞ PATLICANLA KARNIYARIK

Türk Gecesi- Turkish Night



Beslenme biçimleri, içinde bulunulan kültürel- coğrafi- ekolojik- ekonomik yapıya ve tarihsel sürece göre şekillenir.Uzun bir tarihsel süreç boyunca birbirinden farklı birçok kültürle yaşanan etkileşim, Selçuklu ve Osmanlı gibi imparatorlukların saraylarında gelişen yeni tatlar, mutfak kültürümüzün yapılanmasında rol oynamıştır.Türk mutfağı çorbası, et ve sebze yemekleri, hamurişleri, tatlıları, şerbetleri,pilavları ve daha nice özel lezzetleri ile dünya mutfakları arasında yerini almıştır. Sevgili Ayşe Yaman'ın öncülüğünde Türk mutfağından lezzetleri tanıtıyoruz bu etkinliğimizde...





Ben etkinliğe en sevdiğim yemeklerin başını çekmekte olan Karnıyarık ile katılmak istedim...





Malzemeler: (6 kişilik)



  • 6 adet orta boy patlıcan

  • 3 adet orta boy domates

  • 1-2 diş sarımsak

  • 1 adet kuru soğan

  • 5-6 adet sivri biber (süslemek için ekstradan 3 adet gerekir)

  • 250 gr yağsız dana kıyma

  • 1 yemek kaşığı domates salçası

  • tuz-karabiber-kırmızı biber

  • 1/2 çay bardağı mısırözü yağı

  • toz şeker

Patlıcanları yıkayıp ocağın üzerinde ya da fırının ızgarasında közlüyoruz. (Kök kokusunu içinize çekin, tabii seviyorsanız, bana göre muhteşem bir koku!!!)


Patlıcanlar közlenirken soğanlarımızı yemeklik doğrayıp, ince kıyılmış sarımsaklarla beraber bir tavada mısırözü yağımızda soteliyoruz.İnce doğradığımız sivribiberleri de soğanlarımıza ekleyip sotelemeye devam ediyoruz.Kıymayı da pişmekte olan malzemelere ekleyip kavuruyoruz. Yemeklik doğradığımız domatesleri ve salçayı katıp , baharatlarımızı ekliyor ve bir miktar su ilave ederek iç harcımızı yaklaşık 5 dk kadar pişiriyoruz.


Közlediğimiz patlıcanların kabuklarını soyup tepsimize diziyoruz. İçlerine bir çay kaşığı yardımı ile az miktarda şeker serpip (patlıcanın acısını alsın diye), hazırladığımız iç harcını patlıcanlarımıza paylaştırıyoruz.


Üzerlerini biber ile dekore edip, tepsimize az miktarda sıcak su döküyoruz.


Yaklaşık 200 derecede ısıtmış olduğumuz fırında ortalama yarım saat kadar pişiriyoruz.


Karnıyarığın kardeşleri : pilav ve cacık daha ne denir ki ?


Afiyetle Kalın !!!



** ZAFER BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN !!**






27 Ağustos 2007 Pazartesi

HÜZÜN VE NEŞE

Haftasonum o kadar uç hisleri tadarak geçti ki.. Bugün sizlerle paylaşmak istedim duygularımı...Tıpkı başlığa yazdığım gibi hüznü, acıyı, ıstırabı yaşarken sevince, coşkuya da tanık oldum. Bu hayatımda ilk kez başıma geldiği için midir bilmem yaşamın ne kadar göreceli olduğunu, soluyacağınız havanın o gün nasıl olacağının açtığınız pencere ile birebir örtüştüğünü bir kez daha tanık olarak anlamış oldum..
Hepimiz kendi eksenimizde olanları yaşarken eksenlerin esasen ne kadar değişken olabileceğini gözlemledim.
Ölümü gördüm ... Sevdiğini kaybetmenin acısını çekenlerin hislerine ortak olmaya gayret ettim. Diğer taraftan hayata yeni bir adım atan bir çiftin gözlerindeki ışıltıyı seyrettim. Çok enteresandı benim için. Hugh Grant'ın bir filmi vardır.. 4 Nikah 1 Cenaze... Sanki onu oynadım ...
Çok çok sevdiğim can arkadaşım "Rüstoş'unu" aşkım dediği sevgili dedesini kaybetti bu haftasonu.. Hiç de kolay olmadı onun için kabullenmek.. Tabii ki olamaz.. Onun yaslandığı omuz olmaya gayret ederken ben bile inanmak istemedim Rüstem dedenin gittiğine.. Ama gerçekler değişmedi.. Onun acısını hafifletmeye çalışırken yaşadıklarım hiç tecrübe etmediğim cinstendi. Hepimizin yaşayacağı gerçekler yüzüme vururken ateşin düştüğü yeri yaktığını duaların okunduğu salonun açık penceresinden gelen düğün konvoyunun klakson sesleri hatırlattı bana..Evet ateş düştüğü yeri yakıyordu.. Hayat acı-tatlı bir yerlerde bir şekilde akıyordu.
26 Ağustos Rüstem Dedemizi uğurladığımız gün iken bir başka arkadaşlarımızın da yıllar boyunca Allah kısmet ederse hep neşe ile kutlayacakları en güzel günleri olacaktı..Onların gözlerinde gördüğüm ise sabah gördüğüme hiç benzemeyen pırıl pırıl ışıklardı..
Umut ... Mutluluk ... Yeni bir başlangıç...
Son ve başlangıç...
Rüstem Dedemize Allah'tan rahmet, Sevgim'ciğime ve ailesine sabır, yeni evli çiftimize de ömür boyu mutluluk diliyorum...

21 Ağustos 2007 Salı

YE # 25 KAHVALTI & PATATESLİ YUMURTA



Bu yazı Gazeteci Nedim Atilla'nın sitesinden alınmıştır ...


"Biz Türkler eskiden iki öğün yemek yermişiz, kuşluk ve ikindi sonrası Kuşluk vakti tandır yufkası içinde lor peyniri yeterli olurmuş. Göçler bitip de yerleşik düzene geçildikten sonra kahve alışkanlığı belirlemiş günün ilk öğününü Kahveye altlık yapmak için hafif bir şeyler yenmeliydi ki kahvaltı sözü dilimize böylece yerleşmiş.Frenkler ise dinsel bir kökene bağlıyor kahvaltının geçmişini Bir zamanlar gece tutulan oruçtan çıkmak anlamında Fransızca'da 'de-jeunr' olarak adlandırılan, sabah uyandıktan sonra yenilen yemek kahvaltı olmuş. Büyük Fransız Devrimi döneminde öğle saatlerinde 'd”ner' benzeri bir yemeğe 'de-jeunr' adı verilmiş biraz da hatalı olarak. İlkini ikincisinden ayırmak için, sabahları yenenin başına 'petit' (küçük) sözcüğü getirilmiş, bugün Fransızca'da kahvaltıya 'petit-de-jeune' deniyor o zamandan galat.


..........






Anadolu Mutfağında 'kahvaltı' zenginlik anlamına da geliyor, bu sözü varlık-varsıllık diye algılamayın, doğanın zenginliğinin masaya yansıması olarak kabul edin. Zeytinlerden zeytin beğen, Şirince'den moru gelir, Milas'tan kırmızısı. Ayvalılıklar tombul olur, Nif Dağı'nın eteğinden gelenler sıska. Tatları birbiriyle yarışır oysa. Tirilye'den kendi adıyla anılanı gelecek ki tadına varılsın kahvaltının. Çekirdeği de simsiyah olacak tabii ki. Balıkesir'den 'domat', Tire'den gerçek eğri çekirdekli 'çekişte', Nizip'ten kendi adıyla anılan 'kırık' Ancak Akhisar'ın 'kırması' ile yarışmak kolay değil. Başka hiçbir yerden 365 gün erik gibi kırma gelmiyor. Edremit'ten eskiden ceviz kokanı gelirdi, şimdi bulmak pek zor, bulunca beş kilo birden alıyoruz. Haydi domates koyalım bir de kekikli, sofra zengin olsun. Domatesi 8 ay 'organik' üretmeyi başarıyor Türk tarımcısı. Yumurtayı nasıl isterdiniz tereyağında mı kırılsın, sade yağında mı, zeytinyağında mı Üç yağın da kalitesini ölçmek için yumurtadan daha iyi bir ölçme kriteri yoktur. Ama kahvaltılık yumurtanın en iyisi yine de 'çift sarılıdan kayısıdır' Balın da envai çeşidi kahvaltıyı süslüyor. Petekli bal da olur, süzme de. Gönlümüz, gözümüz doysun.



........." Nedim Atilla









Kahvaltının hayatımda yeri çok önemli gerçekten de... Hele pazar günleri şölene dönen o kahvaltı sofraları... Pazar sabahları uyanırken bile mutluluk verir "bugün şenliğimizin sofrasını ne süslesin" söyleşileri :)

Bir fincan çayın yanına konacak tazeler...Mis kokan çıtır ekmek, süt beyazı peynirler...

Bu ayın etkinliğini sevgili Lezize çok da güzel seçmiş... Buyrun benim kahvaltı soframa ve Patatesli Yumurta tarifime...



Malzemeler: (4 kişilik)

  • 2-3 adet orta boy patates
  • 4 adet yumurta
  • karabiber
  • tuz
  • 1/2 çay bardağı sıvıyağ

Patatesleri minik küpler halinde doğruyoruz. Yağımızı kızdırıp patatesleri iyice pişene kadar az yağda kızartıyoruz. Yumurtalarımızı bir kasede iyice çırpıyoruz. Patatesler kızarınca yumurtayı ilave edip bir müddet daha karıştırarak pişiriyoruz.Baharatını ilave edip servis ediyoruz.

Mutlu günlere başlamak için mutluluk dolu kahvaltılar edin !!!

Yemekbahane , Afiyetle ...









18 Ağustos 2007 Cumartesi

YİNE BALKON KEYFİ & RENKLİ TOPKEKLER

Şurada kaç günümüz kaldı ki.. Balkonlarımızın tadını çıkartmaya tam gaz devam..

Bugün arkadaşım Demet ile balkonda kendimizi yaymış otururken siteye koyacak şey yok bu aralar diye hayıflanırken buldum kendimi... Engin'in tutucu damak tadı nedeniyle çok fazla yeniliğe açık olmaması ve yeme konusunda kendimi frenleme gayretim kaynaklarımı yavaş yavaş tüketmeye başlamıştı.

Ani bir kararla simit-peynir-çay menüsünden vazgeçip kendimizi mutfağa atıverdik..

Bir saat sonra ...


Ta tatammmm ....









Masamız rengarenk oluverdi...Tabii benim rejim de ucundan yalan ;)


Örgü börek, hardal soslu patates salatası,demirbaş kıvamına gelen truff ve Demet'in kızlarını kendinden geçiren renkli topkekler ... Haaa ortada bizim mamalara bekçilik eden şirin miniklerin bana hediyesi Kaktüs Güzeli...



Topkeklerin renk seçimleri tamamen kızlara ait..


Her ne kadar pembesi pek belli olmasa da keklerimizin rengi pembe-sarı ve mor renklerden oluşuyor...


Bu topkekleri daha önce Gökkuşağı Topkek tarifinde uygulamıştım...




Çocuklar için çok sevimli olan bu ikramı denemenizi tavsiye ederim..

Masanın diğer başrol oyuncularının tarifleri daha sonra ...Yoksa yazacak tarif bulamayacağım :))

Herkese iyi haftasonları !!!!

Afiyetle,

14 Ağustos 2007 Salı

BİRAZ KOMŞUDAN .. BİRAZ MEZEDEN ...

barbunya pilakisi

Üniversitedeki sanırım ilk veya ikinci günüm.. Koskocaman bir anfi..İçerisi bizim bölümden, kardeş bölümden, felsefeden, tarihten vs.. bir sürü insan ile dolu. Zayıf, cılız sesli bir bayan hoca.. Koca anfiye sesini duyurmaya çalışıyor..Ve alfabeyi yazıyor tahtaya ...
α - β - γ - δ- ε - ζ - η - θ - ι ..... ve olay burada kopuyor.. Hocanın bir IOTA (yota) deyişi var bizim aramızda 4 yıl boyunca slogan oluyor...


Ders Yunanca... En antiğinden en eskisinden.. Gel zaman git zaman , kala geçe Yunan olayı iyice tutku oluyor... Anne - baba - kardeş - amca - yenge - nineler sahibi olunuyor en Yunanından.. Gidiliyor, geliniyor, gidiliyor , gelmek istenmiyor... Yunan müziği çalınca ruh bir başka titriyor.. Yunan demek dost demek oluyor ; herkese , tüm politik ayrımlara inat ... Toprak çekiyor belki ama şu bir gerçek ki bir seferinde Selanik'te Türk müsün diye soran taksici cevabı alınca para dahi almıyor , yaşlı teyzeler bize İstanbul'u anlat diye yolunu kesiyor..





O kadar ortak nokta var ki bizden ve onlardan... Televizyonun üzerindeki üçgen dantel bile aynıyken neyin çekişmesi bu yıllardır hiç anlam veremedim.


Taa Malazgirt Savaşı'nın öncelerinde birbirine temas etmekte olan iki kültürün bu kadar harmonize olmasına şaşmamak gerek...Kimi yunancadan geçmiş Türkçe olmuş, kimi tam tersi ... Ortadaki tek gerçek kelimelerin, hayatların ortak bir paydada buluşuyor olması...Bir sürü kelime var saymakla bitmez.. Bazı internet sitelerinde bu ortak kelimeler listelenmiş... İşte size bir kaç örnek...


Bahşiş - Bahsisi


Bakkal - Bakkalis


Çarşı - Charsi


Divan - Divanis


Portakal - Portakali


Lüfer - Luferi





ve bunlar gibi yüzlerce...





Eeee neden mi anlattım bütün bunları... Bir ortak kelime daha var... Onlar mezzes diyorlar... Biz de meze .. Türk mutfağının önemli bir yerini oluşturan mezeler çok çeşitli.. İçkinin esasen de milli içeceğimiz rakının yanında gelin gibi süzülür mezeler.. Atina'da bir gün beni özel yemekler yapılan küçük bir restorana götüreceklerini söylemişlerdi. O anlattıkları yere vardığımızda tabelada MEZECI yazıyordu :) Tepsi ile geldi o özel yemekler... Restoranın sevimli sahibi saymaya başladı..


Patlicani ... (Türkçesini söylememe gerek yok sanırım) - Bureki (Börek) - Sarmaki (Sarma yani zeytinyağlı dolma) - Dolmadaki :) - Caciki - Saksuka .....


En son saydığı ise Pilaki idi :)





Arkadaşlarım " Hepsinden ye .. Bunlar çok lezzetlidir..." demezler mi :))


İşte size bugün karşı kıyının ve bizim kıyının ortak bir lezzeti Pilaki ...





Ben çiğden pişiriyorum Pilakiyi... Yani soğanı kavurmuyorum.. Bir de zeytinyağlı yemeği tatlı sevenlerdenim ..



  • 1 kg barbunya

  • 2 adet büyük boy soğan

  • 4 adet domates

  • 1 yemek kaşığı domates salçası

  • 1/2 çay bardağı zeytinyağ

  • 2 çay bardağı su

  • 8-9 adet kesme şeker

  • 1 tatlı kaşığı tuz

  • Süslemek için maydanoz


Düdüklü tencereye ayıklanmış ve yıkanmış barbunyaları koyalım. Yemeklik olarak doğradığımız soğan ve domatesleri de koyup diğer malzemeleri de ilave ederek birbirine yedirelim. Ocağın altını yakıp düdüklünün düdüğü çıktıktan sonra yaklaşık 20-25 dk kadar kısık ateşte pişirelim. Maydanoz ile süsleyip soğuduktan sonra servis edelim.

Afiyetle kalın,





8 Ağustos 2007 Çarşamba

TOP PASTA



Henüz ayağımı suya sokamamanın vermiş olduğu hayal kırıklığı ile yazıyorum bu sözlerimi.. Herkes tatillerde, güneş-deniz-kum tadını çıkartıyor ama ben daha şu bloğuma "TATİLDEYİM" başlıklı deniz kenarında tek başına duran bir şezlong resmi koyup gidemedim bile buralardan... Bu nasıl bir azaptır yarabbim...


"Madem buradasın bari iş gör kızım" düşüncesi ile dün akşam iş dönüşü bizim karamanın koyunu sonra çıkar oyunu Hülya'nın - ilginç bir lakap oldu değil mi :) - minik zuzusu Tolgacık için onun oynamayı en sevdiği şeyi pasta haline getirdim.


Keki pişirmek, şekil vermek iyiydi de ... Top konseptine sokmak biraz elimi oyaladı. İnternetten emsallerini bir hayli incelemiş olsam da altıgenleri dizerken baya zorlandım. En sonunda ortaya bu pasta çıktı.İlk top denemem için "Eh İŞTE " kıvamında oldu ama en azından tadından şüphem yok ...


Pandispanyası için Emel Başdoğan'ın demirbaş yaptığım tarifini kullandım yine. Bir gece önce pişirdiğim pandispanyayı streç filme sarıp o şekilde beklettim.

Top (kubbe) şeklinde sonuç alabilmek için özel kalıplardan benim elimde olmadığı için ben keki 22 cm'lik çemberde pişirmiştim. Bu nedenle o görüntüyü elde edebilmek için cam bir salata kasesinin içerisine streç film serdim ve keki traşlayarak kasenin dibine yerleştirdim.
Çikolata ganaj :

  • 200 gr krema


  • 400 gr çikolata


Benmari usulü eritilmiş çikolatayı krema ile çırparak ganj hazırladım ve yerleştirdiğim kekin ilk katına sürdüm. Üzerine fıstık serptim ve kekin tarşladığım geri kalan kısmını kasenin her yerine denk gelecek şekilde elimle bastırarak tekrar yerleştirdim. Dikkatlice kaseyi pasta tabanının üzerine ters çevirdim. Kubbe şekli alan pastanın her yerine ganajdan sıvadım ve bir müddet buzdolabında beklettim.



Sert bir kağıt (karton yada dergi kapağı olabilir) üzerine altıgen şekli çizdim ve kestim.



Birkaç zamandır hazır şeker hamuru kullanıyorum aşırı sıcaklardan dolayı. Beyaz hamur alıp kendim renklendiriyorum. Şeker hamuruna, kullanmak istediğim renkleri verdikten sonra hamurları tek tek açıp altıgen şekli verdiğim kağıdı kullanarak altıgenler elde ettim.



Buzdolabından çıkarttığım pastanın üzerine renklerine dikkat ederek bu altıgenleri dizdim. Beyaz şeker hamurundan ince şeritler kesip altıgenlerin çevresine biye şeklinde geçişler yaptım. Son olarak renkli hamurları irili ufaklı yuvarlayarak pastanın etrafına dizdim.



Umarım minik Tolga'cık top pastasını beğenir....









6 Ağustos 2007 Pazartesi

KAHVALTI KEYFI & ESKI DOSTLAR

Dolu dolu bir haftasonu geçirdim bu hafta.Lezzetli kahvaltı sofraları ile bezeli, bol sohbetli, bol anılı bir haftasonuydu.Bugün yazdıklarımı oku oku bitiremeyeceksiniz.. Ne yapayım çok şey var anlatacağım.. Şimdi klavyeye kuvvet başlıyorum :)

Sevgili günlük .... :)

Bundan tam 10 sene önce üniversite maratonunu birlikte koşmaya başladığım, finish çizgisini geçtikten sonra bile özel olma özelliklerini yitirmeyenlerden bahsedeyim öncelikle...



Şimdi bu resimde gördüklerinizin her biri benim gibi LATİN DİLİ mezzuuuuunnnuuuu bir filolog :)) Yani Carpe Diem diyince Bağdat Cd.'ndeki kafeden öte akıllarında bir şeyler canlanabiliyor ;)

Soldan say...Müge (yani ben), Ayşen (Pokemon demeden geçemeyeceğim), Sevgim, Derya ve Esen... Efendim sebebi ziyaretimiz ..... İşte sağ tarafta görmekte olduğunuz çiçeği burnunda henüz iki aylık evli arkadaşlarımızın evini hayırlı etmek...Yukarıdaki resimde sadece beş bayan olmuş olsak da aslında beyfendiyi de katınca bizim filolog nüfusu birden artıyor zira kendisi de bizlerle aynı anfide dirsek çürüten ve Papa Benedict'in Latince vaazlarında birkaç kelime seçebilme oranı yüksek olan bir vatandaş..Sınıf arkadaşımız , devremiz Volkan...

% 100'ü FİLolog olan bu evin sevimli kahramaları taaa o zamanlar başladıkları aşklarına evlilik ile boyut kazandırdılar... Biz de cumartesi sabahı onların yeni evlerini ziyarete gittik... Karşınızda ROSE FAMILY :)











Yeni çiftimiz bizi balkonlarında harika bir kahvaltı ile ağırladılar. Kahvaltının üzerine lezzeti bol sohbet ve gelecek vaatleri dolu fallar...












Ayşen'in itina ile baktığı falım çıkarsa size yazacak daha çoookkk şeyim olabilir , haberiniz olsun ;)






Eeeee... gelelim bulunduğumuz ortamın amacı ve mantığına uygun paragrafımıza... Rose Family'nin evine giderken tabii ki mutfak düşkününüz bendeniz de bir takım çalışmalar yapmadı değil...

Daha önce tarşladığımız kekleri atmayalım konseptinden faydalarak cuma akşamı şip ve de şak bir truff patlatıverdim en fındıklısından ve kakaolusundan ....

Trufflara dair detaylı tarif, yine ve yeniden tam burda...





Cumartesi gününü geçirdikten sonra yılları sorguladığımı hissettim. Eve gelip hemen okuldaki fotoğraflarımıza baktım. Herkes ne kadar değişmiş diye.Fiziken henüz o kadar büyük değişimler yaşamamış olsak da ifadelerin, duruşların değişmiş olduğu rahatlıkla farkediliyor.. Ama mühim olan şey insanın ruhunun hep aynı olması, bizde o ruh hep aynı kalmış onu anladım .. Hala herkes çatlakkkk :)


Sıkılmadınız umarım .. Gelelim pazar gününe ve yeni bir tarife ...


Pazar sabahı bu sefer ben ve sahibiydim...

Dedim ya kahvaltı dolu bir haftasonuydu diye.. Gerçekten de öyle oldu. Ben de balkonda ağırladım konuklarımı ve onlara kahvaltı sonrasında kahve ile bir ikramda bulundum ...Adını da kahve keyfi koydum...




***KAHVE KEYFI***



Truff harcından bir miktar ayırıp 18 cm lik çemberin içine iyice bastırarak döşedim. Üzerine bol miktarda franbuvaz dizdim. Son olarak çilek reçeli ile renklendirdiğim hazır poşet jöleden döktüm ve çemberi hiç çıkartmadan o şekilde buzdolabında bir gece beklettim.



Meyveli, soğuk ve hafif bir tatlımız oldu... Kahveye de pek yakıştı...



Umarım hepinizin haftasonu güzel geçmiştir..



Herkese iyi haftalar diliyorum !







2 Ağustos 2007 Perşembe

YENİ BEBEK HEYECANI, SÜSLEMELER VE BEBEK KURABİYELERİ

Bir doğum hikayesini hiç başından sonuna kadar takip etmemiştim taa ki Naz'cık doğana kadar..Şule'nin bana telefon açıp "Sonuçlar çıktı, hamileyim" dediği akşam sanki daha dün gibi.Mide bulantıları, halsizlikler sonrasında cinsiyet merakı çektik birlikte... Kaç kilo aldın, canım şeftali çekti derken bitiverdi işte 9 ay göz açıp kapayıncaya kadar.Yani Şuşu ile hamileliği bizzat tecrübe ettim diyebilirim ;) Antrenman yapmış oldum anlayacağınız ;)


Aylar önce başladı hastane hazırlıklarımız. Önce Euroflora'ya gidip belirlediğimiz konsepte göre malzemeleri satın aldık.Kız bebeğimiz olacağını öğrendiğimiz için pembeden şaşmadık tabii ki kuralı bozmadan.Kapıya yapacağımız süslemeler için tüller, fırfırlar, bebek bibloları, kalpler, kurabiyeler için çubuklar,balonlar vs.. vs..
Sonra kapı takını, sepetini yaptık.Hepsi ayrı bir heyecandı bizim için..Hepsi Naz Bebek içindi ve çok özeldi. Herşey hazırdı...Süslü kızımızın oda süsleri hazır bekliyordu.. Hastane odası onun gelişini coşku ile karşılamaya yetecek kadar süslü olacaktı.









Teyzesi bir yandan çikolata ve bademlerini paketlerken ben de kurabiyelerini hazırlamaya koyuldum...

Doğuma sadece 2 gün vardı... Yeni kalıplarımla heyecanla Naz'ın doğumunu şenlendirecek renkli renkli kurabiyeler hazırladım...



En çok zıbın modeli kurabiyeleri yaparken keyif aldım..Sanki bebeğe gerçekten giydirecek gibi hissediyor insan ;)

Zıbın dışında, ayak izi, çıngırak, bibereon ve taç şeklinde kalıplar almıştım....



Bebek hazırlığı yapmak inanılmaz keyifli ve heyecanlıydı.. Darısı her isteyenin başına diyelim...

Dayılığıma dair haberleri sizlere vermeye devam edeceğim..Bu arada Naz'cık son aldığım bilgiye göre annesini uyutmamaya başlamış...

Sevgiyle,

1 Ağustos 2007 Çarşamba

DAYI OLDUM !

Ünvanlarıma bir ünvan daha eklendi ... Artık Engin'in eşi, annemin biricik kızı, Duygu'mun ablası, teyzemin yeğeni, arkadaşlarımın Mugu'su, Mükü'sü, Mügü'sü, Gemü'sü, Magi'si :) .... ekibimin sayın şefi :) , evimin hanımı ve son olarak da dün itibariyle NAZ'ın DAYISI'yım :)))


**** HOŞ GELDİN DAYISININ KÜÇÜK KUZUSU ****





*** Neden mi dayı oldum :)







LinkWithin

Related Posts with Thumbnails