26 Kasım 2009 Perşembe

ZEYTİNYAĞLI KEREVİZ

Zeytinyağlı Kereviz Çanağı
Kurban bayramı arifesinde sebzeli tarif. Nasıl bir çelişki? Yok değil, kanımca denge kuruyor aslında.
Nedir bu 4 günde yapılacaklar?
-Öpülesi eller öpülecek.. Bir yan yine yarım kalacak, alışan benlik bunu yadırgamayacak.
-Saat kurulmayacak, bu yorgun beden kaçta kalkmak isterse o zaman ayaklanacak.
-Az yenecek çok konuşulacak, bol keseden yeme eylemi gafletine düşmemeye gayret edilecek.
-2 hazinenin doğumgününe hazırlanacak, öpücük birikimi yapılacak.
-Süprizin büyüğü hazır, bayram dönüşü size anlatılacak :)
-Olursa accık uzağa gidilecek, İstanbul'a başka yerden , uzaktan bakılacak !
Hepinize keyifle geçireceğiniz bir bayram diliyorum !
Gelelim tarifimize...
Malzemeler: 
  • 4 adet büyük boy kereviz
  • 1 adet orta boy soğan
  • 2/3 çay bardağı zeytinyağı
  • 1 havuç
  • 1 adet orta boy patates
  • 3 adet portakal
  • 3 yemek kaşığı bezelye (Ben Tamek konserve kullandım)
  • su
  • tuz
  • 2 adet kesme şeker
  • üzeri için doğranmış kereviz yaprağı
Kerevizi özellikle çok büyük seçmemiz , rahat çanak şekli vermemiz için önemli.
Kerevizleri soyup yıkayıp, ortadan ikiye bölüyoruz. (hatta ben üçe bölüp öyle çanak yapıyorum, böylece daha çok çıkıyor)  Diğer malzemeleri hazırlarken kararmaması için içine limon sıktığımız su dolu bir kasede bekletiyoruz.
Soğanı çok ufak doğrayıp hazırlıyoruz. Patates ve havucu da minik küpler halinde doğrayıp soğanlara ilave ediyoruz. Oyduğumuz kerevizlerin çıkan parçalarını ufak ufak doğrayıp bezelyelerle beraber diğer sebzelere katıyoruz. Sebzelere zeytinyağının yarısını ekleyerek harmanlıyoruz. Tuz ve şeker ile tatlandırıyoruz.
Tencereye kalan zeytinyağını koyup kerevizleri yerleştiriyoruz.İçlerine sebzeleri pay ediyoruz. Artanları bolca koyabiliriz.Portakalın suyunu sıkıp tencereye ilave ediyoruz. Kerevizlerin yarı beline kadar gelecek şekilde su katıp , biraz daha tuz ile tatlandırıyoruz.
Tencerenin kapağını kapatıp yaklaşık 30 dk kadar pişmeye bırakıyoruz.
Kerevizler pişince servis edeceğimiz tabağa alıp, üzerlerine doğranmış kereviz yaprağı koyarak süslüyoruz.
Afiyetle,

22 Kasım 2009 Pazar

KIYMALI MAKARNA & BIR FILM DAHA

Şimdi kalktım televizyonun karşısından. Daha soğutmadan konuyu size yazmaya karar verdim. Bazı filmleri izlerken, belki herkese olduğu gibi o filmin içinde yaşarım sanki..O karakterlerin yerine kendimi seyrettiğimi sandığım çok olmuştur.Durun beni deli sanmayın, bu tamamen sevdiğim ve içinde olmak istediğim filmlerde başıma gelir:) Zaten ne tip bir sinema izleyicisi olduğumu yazdığım filmlerden az çok anlamışsınızdır. Romantik komedi insanıyım, bu aşikar:)

Az önce son sahnesini yüzümde tebessümle bitirdiğim film ise bir başkaydı. Bu sefer hakikaten beni anlatıyordu sanırım. Hatta bizi demem lazım, bizim gibi blog yazarlarını.Hadi biraz daha özelleştirelim konuyu bizim gibi yemek bloğu yazanlarını...

Julie&Julia ... Eğer bir yemek bloğu yazarıysanız, eğer yemek yapmak sizin için günlük bir mutfak faaliyetinden öteyse, eğer hayatınızın anlamını tekrar kazanmaya dair hedefleriniz varsa ve eğer yemek pişirirken ve yemeklerinizi ikram ederken mutlu oluyorsanız, size önerebileceğim bir film. Farklı zamanlarda yemek yapmayı seven iki kadını konu alan filmde karakterlerden biri blog yazmaya karar veriyor. İşte orada kendinizi göreceksiniz. Yorum gelmiş mi diye baktığınızı, acaba beni kimler okuyor diye düşündüğünüzü, bugün yazacak konunuz yok olsa dahi sırf sizi takip edenler için sarfettiğiniz gayreti göreceksiniz.Ben gördüm :) ve buradayım. Evet beni kaç kişinin okuduğunu her zaman çok merak ettim ve bunu bilmek beni inanılmaz motive ediyor. Yorum yazılmadığı zaman neyi yanlış yaptığımı da düşündüm, düşünüyorum da :) Ama en güzeli ne biliyor musunuz? Şu anda salonda öylece oturmuş klavyeye hızlı hızlı basarken az sonra bu yazdıklarımın sonsuz bir boşlukta bir çok yere ulaşacak olmasının verdiği keyif sanırım. Blog yazdığım için ne kadar mutlu olduğumu hatırladım.. Bu coşkumu size de yazmak istedim..Hahahahah, sanırım içimde bir sevgi ve coşku patlaması oldu :)


Eee gelmişiz, iki satır yazmışız. Bari bir de tarif ekleyelim değil mi. Bunu da mı yazdın demeyeceğinizi biliyorum, daha önce de söylemiştim, basit masit demeden yazacağım artık ne var ne yoksa diye. Ne yapalım, her gün ziyafet çekmiyoruz ya :) Kıymalı makarna da hepimizin evinin gerçeği değil mi:)








Eşimin makarnaya düşkünlüğü ama bir o kadar da muhafazakarlığı benim kıymalı makarnayı sıkça uygulamama neden oluyor tabii.

Makarna çeşidini zaman zaman değiştiriyorum ama penne denilen uzun makarna benim favarilerimin başında geliyor.

Malzemeler:
  • 1 paket makarna
  • 200 gr kıyma(ben yağsız dana kıyma kullanıyorum)
  • 1 adet orta boy soğan(çok ufak doğranmış)
  • 1 diş sarımsak(ufak doğranmış)
  • 1 adet orta boy domates
  • 1 yemek kaşığı domates salçası
  • 1 tatlı kaşığ biber salçası
  • tuz, karabiber
  • üzeri için ince kıyılmış maydanoz
  • Maggy tavuk bulyon
  • zeytinyağı
  • su

Makarnalarımızı haşlayacağımız tencereye su koyup iyice kaynatıyoruz. Kaynayan suya 2 paket maggy tavuk bulyon , 2 yemek kaşığı kadar zeytinyağı ve az miktarda tuz ilave ediyoruz ve makarnalarımızı da katarak haşlanmaya bırakıyoruz.

Haşlanan makarnalarımızın suyunu süzerek sosunu hazırlamaya geçiyoruz.

Tenceremize 3-4 yemek kaşığı zeytinyağı ilave ederek,soğan ve sarımsakları soteliyoruz. Kıymayıd a ilave ederek, rengi dönene kadar kavuruyoruz. Domatesin kabularını soyup ufak küpler halinde doğruyoruz. Kavrulan kıymaya ilave ediyoruz. Sonrasında domates ve biber salçasını katıyoruz. Baharatını ilave ederek, bir miktar (yarım çay bardağı kadar) su ilave edip ateşin altını kısıp bir süre pişiriyoruz.

Sosumuz pişince makarnayı sosla karıştırıp servis tabağına alıyoruz. Üzerine ince kıyılmış maydanozla servis ediyoruz.

Afiyetle,

15 Kasım 2009 Pazar

HAMUR KIZARTMASI

hamur kızartması


Pazar sabahı kahvaltıları bizim için son derece önemlidir. Misafir ağırlanır, dışarıda çeşitli mekanlarda çeşitli tarzlarda alternatif kahvaltı mekanlarına gidilir.. O gün kahvaltı bir seramoniye dönüşür diyebiliriz sanırım çoğumuzun evinde. Haftaiçi harala gürele çoğu kez ayaküstü geçiştirilen öğünün hakkı sonuna kadar verilmeye çalışılır. Hamur kızartması da böyle sofralara layık bence. Haaa yazın havuz deniz dönüşü yapılan o beş çaylarının da kulağını çınlatmazsak olmayacak, hamur kızartması denince benim aklıma bak onlar da geliverdi işte :)
Çoğu zaman mahallenin fırınından alınan ekmek hamurunu kızartırız ama ben artık bu işi de evde yapıyorum. Bunun için ekmek makinamı kullanıyorum. Eğer ekmek makinası yoksa da ılık bir mekanda hamuru mayalandırıyorum.

Malzemeler:

  • 1 + 1/8 su bardağı oda ısısında su
  • 2 dolu çay kaşığı tuz
  • 2 dolu yemek kaşığı toz şeker
  • 2 dolu yemek kaşığı zeytinyağ
  • 3 su bardağı un
  • 2 dolu çay kaşığı instant (kuru maya)
  • Ayrıca şekillendirmek ve kızartmak için sıvıyağ
  • Susam-çörekotu karışımı
  1. Tüm malzemeler makina ya konur ve makinanın mayalama fonksiyonu çalıştırılarak yaklaşık 1,5 saat içerisinde ekmek hamuru elde ediyoruz.Eğer makina yoksa tüm malzemeler bir kasede yoğuruyoruz. Bu kasenin üzeri hafif nemli bir bezle örtülür ve bir mutfak havlusuna sarılarak, sıcak bir ortamda yaklaşık 1 saat kadar mayalanmaya bırakıyoruz.
  2. Bir kaseye bir miktar sıvı yağ koyup avuç içi hafifçe yağlıyoruz. Mayalanan hamurdan ceviz büyüklüğünde kopartılarak yağlanan elde hafif hafif açılarak şekillendiriyoruz. Şekil verilen hamurları bir tepsiye diziyoruz.Üzerlerine susam-çörekotu karışımında serpiyoruz. Bu şekilde tepsi mayası alması için 15 dk kadar bekletiyoruz.
  3. Kızartmayı yapacağımız tencere/tavaya sıvıyağ koyup kızdırıyoruz. Kızan yağa hazırladığımız hamurları atıp ters yüz ederek kızartıyoruz.

Afiyetle,


12 Kasım 2009 Perşembe

OTLU & ZEYTİNLİ POĞAÇA

Gündem kalabalık.Domuz gribi ilkbahardan beri hayatımızda.Bu aralar hergün TV'lerda aşı olalım mı olmayalım mı tartışması alıp gidiyor. Bir gerçek var ki domuz gribi içimizde, sadece televizyonlarda değil.Neredeyse her gün "yok şu da olmuş, bak bu da olmuş" diye duyuyoruz. Allah herkese şifa versin, kendimizi koruyalım. Bol bol C vitamini alıp, bünyemizi güçlü tutalım.Hep söylendiği gibi ellerimizi sıkça yıkayalım. Griptir geçer demeyip, uzmanlardan destek alalım.

Gündemdeki diğer bir konu da GDO... Yılmaz Özdil'in bu konuda çok keyifli, bir o kadar da acı gerçekleri yüzümüze vurduğu bir yazısı var, okumanızı tavsiye ederim. Ne kadar koruyabiliriz kendimizi ve çocuklarımızı bilmiyorum tabii..Hayat bu kadar hızlıyken, tüketim bu kadar tavan yapmışken ne kadar engel olabiliriz bazı şeylere ama elimizde olan bir şey var. Yılmaz Özdil'in belirttiği mutfak genetiğimize nispeten sahip çıkabiliriz. En azından şu satırlardaki eğilimlere karşı durabiliriz ..
"Zahmet edip sütlaç yapmadığınız için, kek yapmaya üşendiğiniz için... İçinde ne olduğunu bilmediğiniz gofretleri, mısır patlaklarını kemiriyor sizin oğlan! Hamur tutmayı, şöyle mis gibi ıspanaklı bi börek yapıp, çantasına koymayı bilmediğiniz için, hamburger bağımlısı oldu......

Güya, çoluğunu çocuğunu düşünüyorsun, taze taze yesinler diye, pazara gidiyorsun... Eğri büğrü biberlere, doğal olduğu için tuttuğunda ezilen domateslere ağız burun kıvırıyorsun, hormonlu, tornadan çıkmış gibilerini alıyorsun... Ne işe yaradı senin pazara gitmen?"

Bu aralar hakikaten hem gripten hem de GDO'dan bana tabiri caizse "tırsma" geldi.. Ota, bibere sardım :) Pazara gidip, eğri büğrü ne bulduysam aldım :) Mercimek çorbasına kerevizi kakalıyorum, salatanın içine bir iki diş sarımsak doğruyorum , yapıyorum işte bir şeyler :)

Bu kadar otla haşır neşirken yazmadığımı farkettiğim bir tarife ait fotoğraf çıktı karşıma. Haziran ayında fotoğrafını çektiğim bu tarifi sıkça uyguluyorum.

Malzemeler:
  • 2 yumurta (birinin sarısı üzerine)
  • 2 yemek kaşığı yoğurt
  • 100 gr tereyağ - oda ısısında yumuşamış
  • 1 çay bardağı zeytinyağ
  • 1 paket kabartma tozu (Dr Oetker'in çeşnili seçenekleri çok lezzetli)
  • 1 çay kaşığı tuz
  • 1 yemek kaşığı sirke
  • ince kıyılmış dereotu, taze nane, maydanoz
  • 1 çay bardağı zeytin (ben Fora kullanıyorum, dilimlenmiş)
  • Yaklaşık 500 gr un (birden konulmaması gerekir)

Derin bir kaseye yumutaları (1 yumurta, 1 yumurtanın beyazı), yoğurdu, zeytinyağını, tereyağını koyup bir kaşık yardımı ile hafifçe karıştırıyoruz. Bu karışıma tuz, kabartma tozu ve azar azar unu ilave edip yoğurmaya başlıyoruz. Hamur iyice toparlanınca, ele yapışmaz bir kıvam almaya başlayınca zeytin ve ince ince kıydığımız otları da ilave edip hamura yediriyoruz. Bu aşamada zeytinlerin salacağı su nedeniyle yine un ilave etmemiz gerekebilir.

Fırınımızı 180 derecede ısıtıyoruz. Tepsiye yağlı kağıt serip hazırlıyoruz.

Hamurdan parçalar kopartıp yuvarlak yapıp tepsiye diziyoruz. Üzerlerine yumurta sarısı sürüp, bir zeytin dilimi ile süslüyoruz.

Üzerleri kızarana kadar pişiriyoruz.

Not: Bu tarifi zaman zaman içine beyaz peynir rendeleyerek de uyguluyorum,lezzetli bir sonuç veriyor.

Afiyetle,

9 Kasım 2009 Pazartesi

TULLI PASTASI & PORTAKAL ŞEKERLEMESİ

Pasta yaparken öğrenmeye devam ediyoruz. Pasta yapımının bana bu seferki katkısı Tulli oldu. Baby Tv'nin bu sevimli kahramanını cupcakelerin de sahibi minik Ayşecik nerede görse tanırmış.
Öyle olunca Tulli'ye pastada can verme işi bana düştü. Şimdi nerede görse tanıyor ya inceden bir stres beni sarmadı değil hani :) Ya benim yaptığımı tanımazsa ????
Ama çok şükür öyle olmadı. Daha masaya getirirlerken pastasını, Ayşecik "Tulliiiii" diye bağırmaya başlamış :) Nasıl sevindim bilemezsiniz..
Bir sonraki kahraman kültürünü kimden ve nereden edineceğimi heyecanla bekliyorum..
Bu arada bu pasta da geçen seneki pastası gibi portakallı oldu minik Ayşe'nin. Portakallı pastada, portakal şurubu ve portakal şekerlemeleri kullanıyorum. Portakal şekerlemelerini buradan aldığım tarifle evde uyguluyorum. Şekerleri yaparken evi saran kokuyu tahmin edersiniz sanırım. Tam da mevsiminde , portakalları bu şekilde şekerlemeye dönüştürüp, pasta ve keklerinizde kullanabilir, çocuklarınıza jelibon ya da hazır şekerler yerine iç rahatlığı ile yedirebilirsiniz. Tarif benim de arşivimde bulunsun diye ben de yazmak istiyorum.

Malzemeler:

  • 3 adet kalın kabuklu büyük boy portakal
  • 2,5 su bardağı toz şeker
  • 2 yemek kaşığı portakal likörü (ben pasta malzemeleri dükkanlarında satılan portakal şerbetinden almıştım, ondan kullandım. Taze portakal suyu da kullanılabilir)

Portakalları iyice yıkayıp 4 parça halinde kabuklarını soyalım. Kabukların içindeki beyaz kısımları bıçak yardımı ile mümkün olduğu kadar alalım. Sonrasında kabukları şeritler halinde doğrayalım.

Doğradığımız kabukları, üzerlerini geçecek kadar su koyarak yaklaşık 10 dk kadar pişirelim. Bu suyu süzelim ve tekrar su koyalım.Yine kaynatalım. Tekrar süzüp son kez su koyarak kaynatma işlemini tekrarlayalım.

Suyu süzelim, portakal kabuklarını soğuk suyun altından geçirelim.

Bir tencereye sularını iyice süzdüğümüz portakal kabuklarını, 1,5 su bardağı toz şekerini ve 2 yemek kaşığı likörü koyup orta ateşte şeker eriyinceye kadar karıştırarak pişirelim. Şeker iyice eriyince ateşi iyice kısarak yaklaşık 1 -1,5 saat kadar pişirelim. (Sık sık şekerin yanıp yanmadığını kontrol etmekte fayda var. Kesinlikle su katmıyoruz)

Bir tepsiye ya da kaba kalan 1 su bardağı toz şekeri dökelim. Bir başka tepsiye de yağlı kağıt sererek hazılayalım.

Şekerler iyice çekince portakal kabuklarını tek tek çatalla alıp (aman yanmayın dikkat!) önce şekere bulayalım, sonra da yağlı kağıt serili tepsiye koyalım.

Tamamen soğuyunca bir kavanoza aktarıp, serin yerde muhafaza edelim.

Pastalarda kullanırken ben rondodan geçiriyorum.

Afiyetle,

6 Kasım 2009 Cuma

KAKAOLU CUPCAKE - ŞEKER HAMURU SÜSLEMELİ, KUTUDA


Haftasonu aldığım bir sipariş üzerine hazırladım bu cupcakeleri. Bu aralar pek mutfakta vakit geçirmemiştim. O yüzden Küçük Ayşe'nin ikinci yaş doğumgününde yaptığım bu cupcake'leri hazırlarken çok eğlendim.Özellikle de ambalajlarını tek tek yapıp , salona konsola dizmeye başlayınca Engin'in bile dikkatini çekmeye başladı.


Cupcake olarak yepyeni bir tarif denedim.Bu tarif konusunda nasıl övgüler dile getirsem bilemiyorum.Hani şu reklamlarda bir browniyi yiyen kız varya, yüzü gözü kakao içinde kalıyor:) İşte öyle bir lezzeti var. Artık sıkça yapıyor olacağım sanırım...

Malzemeler: (yaklaşık 28-30 adet)
  • 1 1/4 cup kakao (75 gr)
  • 2 2/3 cup un (330 gr)
  • 2 çay kaşığı kabartma tozu
  • 1 çay kaşığı karbonat
  • 1/2 çay kaşığı tuz
  • 3/4 cup oda ısısına gelmiş margarin/tereyağ (100 gr)
  • 3 yumurta
  • 2 cup toz şeker (360 gr)
  • 1 1/2 çay kaşığı vanilya ***cup diye verilen ölçü düzeltilmiştir***
  • 1 cup krema (1 paket, 200 ml)
  • 1 cup su (250 ml)
  • 1/3 cup portakal suyu


Fırınımızı 180 derecede ısıtıyoruz.
Muffin kalıplarımızın içine kek kağıtlarını yerleştirip hazırlıyoruz.
Yağ, yumurta ve şekeri , şeker iyice eriyene, krema kıvamına gelinceye kadar çırpıyoruz. Toz malzemelerin hepsini bir kapta karıştırıp hazırlıyoruz.Vanilya ve kremayı çırptığımız şeker,yağ,yumurta karışımına ilave edip, çırpmaya devam ediyoruz. Toz malzemeleri (Un-kabartma tozu-karbonat-kakao-tuz) çırpmakta olduğumuz harca eleyerek ekliyoruz. Önce kaşıkla iyice yediriyoruz. Su ve portakal suyunu da bunlara ilave edip bir süre çırpıyoruz.
Koyu bir kek harcı kıvamına gelen karışımımızı bir kaşık yardımı ile kağıt yerleştirdiğimiz kalıpların içerisine dolduruyoruz. (Kalıplarınızın adetlerine göre sırayla pişirmeniz gerekebilir)
Fırına verip, yaklaşık 25 dk kadar pişiriyoruz. Kürdan testi ile pişip pişmediğini kontrol edip fırından alıyoruz.

Bu aşamadan sonra arzu ederseniz olduğu gibi ikram edebilirsiniz.

Ya da üzerine ganaj ya da krem şanti hazırlayıp , şekerlerle süsleyebilirsiniz.

Not :Üzerine yukarıdaki gibi şeker hamuru ile süsleme yapmak isterseniz, önce üzerine ganaj ya da krem şanti sürmeniz sonrasında şeker hamurunu kalıpla keserek üzerine yerleştirmeniz gerekir.

Afiyetle,

4 Kasım 2009 Çarşamba

SEBZELİ TAVUK RULO

LG'nin yarışmasında dereceye girdiğim yemeğin tarifini paylaşmak istiyorum bugün sizlerle. O gün, yarışmak için Mariott Otel'e gittiğimizde, şefimiz Eyüp Bey ve ekibi bize bir sepet dolusu malzeme verdi ve 1 saat içerisinde sağlıklı bir tabak hazırlamamız gerektiğini iletti. Sepetin içersindeki malzemeler, çok çeşitli tatlar çıkartmak için son derece idealdi ki öyle de oldu zaten. Herkese verilen malzeme aynıyken birbirinden farklı lezzetler ortaya çıktı. Bu yarışmaların, bu konseptte oluşuna bayılıyorum. Bir bakış açısı analizi gibi oluyor hakikaten.
Misafirlerim için yemek hazırlarken genellikle aynı zamanda tabağımın görselliğini de hayal ettiğim için bu sefer de böyle oldu. Tabağımda şık duracak bir yemek yapmak istedim.

Malzemeler:(Yaklaşık 12-15 dilim tavuk çıkıyor, 4 kişilik diyebiliriz)
  • 4 adet tavuk göğüs (fileto edilmemiş halde, kalın et parçası şeklinde olmalı)
  • Mantar (yaklaşık 10 adet kadar)
  • Kırmızı, Sarı, Yeşil Dolmalık Biber (Birer adet)
  • 1 adet küçük boy kabak
  • 1 adet küçük boy havuç
  • 1 Bardak Süt
  • Zeytinyağ
  • Tuz,karabiber

Sosu için

  • 1 domates
  • 1 avuç iri dövülmüş ceviz
  • 1 yemek kaşığı salça
  • 1 diş sarımsak
  • su

Tavuk göğüslerinin tam ikiye bölmeden, ortadan ikiye sandviç gibi ayrılıp evde yada kasapta incecik olacak şekilde parçalamadan dövülerek hazırlanması gerekiyor. Bunu ben yarışma esnasında kendim yaptım.

İnceltilen tavuklarımızı, 1 bardak süt, 2-3 yemek kaşığı zeytinyağ, tuz ve karabiber içerisinde 1-2 saat kadar marine ediyoruz. (Tabii bu süreyi yarışmada daha kısa tutmam gerekti)

Tüm sebzeleri jülyen (Uzun ince şeritler halinde) doğruyoruz.

Bir tavaya 2 yemek kaşığı zeytinyağ ilave edip, önce kabak ve havuçları yüksek ateşte sotelemeye başlıyoruz. Burada yüksek ateş sebzelerin suyunu salmaması için önemli, sadece dışını dağlamış oluyor, içindeki yumuşaklığı, sulu kıvamı yüksek ateşle korumuş oluyoruz. Tabii sürekli karıştırmamız, tavanın başından ayrılmamamız da önemli. Sonrasında biber ve mantarlarımızı da ilave ederek, tuz ve karabiber ekliyoruz. Sebzelerin renkleri dönene kadar soteleme işlemine devam ediyoruz.

Marine ettiğimiz tavukların içine sotelediğimiz sebzelerden koyup, rulo şeklinde sarıyoruz. Bu aşama biraz zorlayıcı olabilir. Kapatmakta zorlanırsanız kürdan ile iliştirmeyi deneyebilirsiniz. Yarışma esnasında peynir yoktu ancak rulo işlemine geçmeden sebzelerin üzerine bir dilim dil peyniri koymak da bu yemeğe yakışacaktır diye düşünüyorum.

Hazırladığımız 4 ruloyu fırın tepsisine koyuyoruz. Fırına vermeden evvel, üzerlerine bir fırça yardımı ile zeytinyağı sürüyoruz.

200 derece fırında tavuklar iyice pişip ve kızarana kadar pişiriyoruz.

Bu sırada sosumuzu hazırlıyoruz.

Domatesin kabuklarını soyup küp küp doğruyoruz. 1 yemek kaşığı zeytinyağ koyduğumuz bir tencerede kısık ateşte domatesleri soteliyoruz. Buna salça ilave edip sotelemeye devam ediyoruz. 1 diş sarımsağı ufak ufak doğrayıp ekliyoruz. Kıvamını koyu tutacak şekilde su katıp, tuz ve karabiberini arzumuza göre ayarlıyoruz. Cevizi de ekleyerek sosumuzu tamamlıyoruz.

Fırından çıkan tavuklarımızı keskin bir bıçakla dilimleyip servis tabağımıza alıyoruz. Üzerine ya da yanına sosunu döküyoruz.

Ben yanında bir de fırında kekik ve kırmızı biber ile pişirdiğim patates ikram ettim. Siz de pilav ya da patates gibi garnitürleri tercih edebilirsiniz.

Afiyetle,

2 Kasım 2009 Pazartesi

2 FILM.. 2 KADIN..

Bugün konumuz yemek değil. Sinema..Biliyorsunuz artık,evdeyken mutfakta vakit geçirmediğim zaman büyük bir olasılıkla film seyrediyorum.Haftada min 2-3 film seyreden biri olarak size son seyrettiğim filmlerden birini hararetle tavsiye etmeden geçemeyeceğim. Bu filmi tavsiye ederken biraz geçmişe de gidip, başka bir filme de atıfta bulunmak istiyorum. Bu iki filmin ortak noktası var. Her iki film de gerçek birer hayat hikayesinden alıntı. Her iki filmin de kahramanı kadın. Güçlü ve sofistike kadınlar. Fark yaratan, yarattıkları farkla kendilerinden söz ettiren kadınlar. Önce geçmişe gidelim.


Sissi...



Avusturya Macaristan Kraliçesi Elizabeth'in nam-ı diğer SİSSİ'nin hayatını konu alan film 3 seri olarak seyredilebilir. TRT'nin arşivlerinde bulunan bu görülmeye değer hayat hikayesinde güzelliği, sevecenliği ve farklı kişiliği ile bir kadının, koca bir krallığın akibetinde nasıl bir rol oynadığını görmek mümkün. O dönemi tüm büyüsü ile yaşayıp, Romy Schneider'in olağanüstü güzelliğini seyredebilirsiniz.





COCO AVANT CHANEL ...Chanel'den Önce Coco..

Moda'nın dev ismi Chanel'in nasıl Chanel olduğu muhteşem bir filmle anlatılmış.. Bir kadın olarak, o dönemin kadınının çabasını, azmini, sevgisini, tutkularını ve başarısını soluksuz izledim diyebilirim. Eğer Chanel markasını bir nebze tanıyorsanız, filmin içinde Chanel çizgisinin nasıl oluştuğunu çok net gözlemleyebiliyorsunuz. Filmin son sahnesi ise hala yazarken bile tüylerimi diken diken edecek nitelikte. Başarının resmedilişi.. Chanel'in Chanel oluşu...

Bu iki kadını tanımak isterdim ...

Bu arada Yemekbahane 3 yaşını doldurdu..Hepinize Yemekbahane'ye kattıklarınız için teşekkür ediyorum. Gönlümün, gözümün aynası Yemekbahane ile nice mutlu senelere :)

Afiyetle,

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails